Yüreğimin bir köşesinde, akmak icin gözlerimden izin bekleyen bir damla
gözyaşıyla başlasın...
Hayati boyunca; istemeye, isteyebilmeye dahi firsat bulamamis, Sevgi'den
ilgiden mahrum bir kelime dagarcigina sahip gonullerde baslasin bu hikaye...
Sevmenin sevilmenin tadini hic alamamis ben ve benim gibi yasayan tum
insanlarin hikayesi olsun bu kalemimin bile nereye varacagini bilemedigi
suskun oyku...
Yalnizlik ile baslasin...
Gokyuzunde yercekimine inat asili duran gizemli yildizlarin sessizliginde
kollarini soyle topragin cigerlerine kadar sokmus ayni kaderi paylastigi ulu
bir cinarin altinda geceye turku cagiran ''Yuregi Yaralilarin'' olsun bu
hikaye...
Daracik odalarinda siirlerinin yankisinda yasamak zorunda kalan insanlarin
huzunlu misralarinin''Sessiz Cigliklar"ini haykirsin bu yazi...
Ve ezilmisligin...Ve masumiyetin...Ve aldatilmisligin caresizliginde gun
yuzune cikamadan solup gitsin diger misralar gibi defter koselerinde...
... Hasret ile kasvet ile yalnizlik ile Kaf daginda surgun olan ruh'um ile
karanlikta esir olan gonlum ile ''Mutluluk Varacagimiz Bir Istasyon Degil
Yolculuk Suresidir'' prensibiyle ''Umuda Dogru'' bir yolculuga ciktim.
Belkide mutluluga acilan pencere parmaklarimin arasindadir kimbilir...
Zaten hayat uc ana temelden ibaret degilmidir ki; ''Belki,Keske,Ve
Iyiki''... yani bir kumardan...
''Belkiyle baslayip bazen aci bazende hayatin en keyifle yasanilabilir
duygularini tatmisizdir kimi zaman...
Kacinilmaz son ise herzaman ya iyikiyle yada keskeyle sonuclanmistir...Keske
su keskeler hic olmasaydi...
Hadi al kagidi kalemi eline vede hayallerini duslerindeki o mutlulugun
tablosunu resmet bu hayat tualine...
Mutlulugun tablosu.
O tabloyu buraya aktarmam mumkun degil..kelimeler yetersiz kalir...
Oyle pembe panjurlu hikayelerden degil hikayem.
Temeli sevgiye zemini saygiya dayali ...
Hayat..belkiyle baslayan ve iyikiyle bitmesini diledigim bir yasam kumari
........
siyrilip cikmaliyim su bunalip yatan zaman sislerinden...
Gelecege mutluluk gomlegini giydirmeliyim
Kor bicaklar saplayalim karanligin bagrina...
Ve hikaye yarim kalmamali...
Solmamali en gurbuz yerinden...
Karanlik dehlizlerde bogulup kalmamali
Iyi ki ile bitmeli her yasanmis hikayenin sonu
Keskeler lugatten silinmeli...
Hayat pismanliklarin yasanacagi,itiraflarin ve keskelerin ard ardina
siralanacagi bir arena olmamali
Hayat yasanmali,yasandikca guzellesmeli,guzellestikce yasanmali
Insanlar mutsuzluk nedir bilmemeli
Yalnizlik nedir bilmemeli
Aldatilmak,kandirilmak nedir bilmemeli
Mutluluk hep aranan degil,yasanan sey olmali
Mutluluk mavi kusun kanadinda ucup gitmemeli
Bombalar yagmamali bir gece vakti bir sehre mesela
Gozu yasli anneler olmamali
Yarali bebeler
Aci olmamali
Hirs ve kin olmamali hayatta
Sevgi uzerine kurulmali dunya
Yaratanda bunun icin yaratmamis mi dunyayi
Sevmek ve sevilmek olmali yasamanin diger anlami
Asla satmamali dost dostu,sirtindan vurmamali
Dostum dedi mi bir kez cellat bir kursunun onune atlayabilmeli
Yurekten olmali dost,candan cigerden
Ve sevmeli insanlar birbirlerini
Ve mutlu olmali insanlar
Ve aglamamali hic kimse mutluluktan baska bir sey icin
Hayat sabah ise gidip aksam eve gelip uyumak kadar basit olmamali
Insan yasadiginin farkinda olmali
Ne icin yasadiginin bilincinde
Tek derdi iskembesi olmamali
Yasamaksa adam gibi yasamali
Olmekse adam gibi olmeli
Ve sevgi,ve mutluluk,ve dostluk ve hep guzel seyler olmali hayatta
Bahar dallari kadar beyaz
Baktikca bakasin,kokladikca koklayasin,yasadikca yasayasin gelmeli
Olmali biliyorum ama bunlar hayallerde kalmamali
20 Eylül 2008 Cumartesi
14 Haziran 2008 Cumartesi
Karıncanın HZ Süleyman'a dersi
Hz.Süleyman bir karıncaya bir yıllık yiyeceğinin miktarını sorar. Karınca da, Bir buğday tanesi yerim diye cevap verir. Cevabın doğruluğunu kontrol etmek isteyen Hz.Süleyman (a.s) karıncayı bir şişeye koyar. Yanına da bir buğday tanesi koyar ve hava alacak şekilde şişeyi kapatır.
Sonra da bir yıl bekler. Müddeti dolunca şişeyi açtığında bir de bakar ki karınca buğday tanesinin yarısını yemiş, yarısını da bırakmıştır. Hz.Süleyman (a.s) karıncaya buğday tanesini tamamen neden yemediğini sorar. Karınca da, "Daha önce benim yiyeceğimi yüce Allah (c.c) verirdi. Ben de O'na güvenerek bir buğday tanesini yerdim. Çünkü O beni asla unutmaz ve ihmal etmezdi.
Fakat bu işi sen üzerine alınca doğrusu nihayet bu aciz bir insandır diye sana pek güvenemedim. Belki beni unutup yiyeceğimi ihmal edebilirsin. O yüzden yarısını bıraktım der." paylaşmak istedim.
Rızkı veren Allah'tır... ve dünya Sultan Süleyman'a bile kalmamıştır.
Sonra da bir yıl bekler. Müddeti dolunca şişeyi açtığında bir de bakar ki karınca buğday tanesinin yarısını yemiş, yarısını da bırakmıştır. Hz.Süleyman (a.s) karıncaya buğday tanesini tamamen neden yemediğini sorar. Karınca da, "Daha önce benim yiyeceğimi yüce Allah (c.c) verirdi. Ben de O'na güvenerek bir buğday tanesini yerdim. Çünkü O beni asla unutmaz ve ihmal etmezdi.
Fakat bu işi sen üzerine alınca doğrusu nihayet bu aciz bir insandır diye sana pek güvenemedim. Belki beni unutup yiyeceğimi ihmal edebilirsin. O yüzden yarısını bıraktım der." paylaşmak istedim.
Rızkı veren Allah'tır... ve dünya Sultan Süleyman'a bile kalmamıştır.
12 Haziran 2008 Perşembe
BEL SAĞLIĞI İÇİN ÖNERİLER
» Otururken sırtınızı ve belinizi düz tutun.
» Otururken de sık sık pozisyon değiştirin.
» Oturduğunuz masa ve sandalye arasındaki mesafe yüksekliğini bel hareketlerini zorlamayacak şekilde ayarlayın.
» Omurga uzun süre aynı pozisyonda (oturma veya ayakta durma) kalmayı sevmez. 20 dakika süre ile poziyon değiştirin.
» Oturduğunuz koltuk duruşunuzu bozmaya neden olacak şekilde yumuşak olmamalı. Koltuğa düzgün oturun. Gerekirse bel kıvrımınıza uyan bir yastıkla belinizi takviye edin.
» Sürekli masa başında oturmak veya sürekli ayakta durmak zorunda (ev işleri sırasında vs.) olanlar, ayaklarının altına küçük bir yükselti veya iskemle koysunlar ve kollarını da koltuğun yanlarına dayasınlar. Otururken de sık sık pozisyon değiştirsinler.
» Taşıdığınız yükleri eşit olarak her iki elinize bölün. Farklı ağırlıktaki yükleri taşımayın.
» Asla ağır yük taşımayın.
» Asla ağır cisimleri kaldırmayın.
» Yerden bir şey alırken eğilmeyin, dizlerinizi büküp çömelin.
» Ağırlığı mümkün olduğu kadar belinizden yukarı ve vücudunuza yakın tutun.
» Günlük işlerinizi programlayın. Ağır ve zorlayıcı bir işi mutlaka hafif bir iş takip etmelidir.
» Dönmeniz gerekiyorsa belinizle değil, vücudunuzla dönün.
» Ağır cisimleri çekmeyin, itmeyin ve yukarı doğru kaldırmayın.
» Yatarken yarı ortopedik yatakları tercih edin.
» Salt yer ve tahta üzerinde yatmak doğru değildir.
» Yatarken bacaklarınız gergin olmasın. Sırtüstü yatarken dizlerin altına konacak küçük bir silindir yastığın büyük yardımı dokunur. Yan yatarken de dizlerin arasına yastık konmalı.
» Yüzüstü yatış bel ağrısı olanlar için uygun bir pozisyon değildir.
» Topuklu ayakkabıları tercih etmeyin. Yükü absorbe eden rahat ayakkabıları tercih edin.
» Hekiminizin önerdiği egzersizleri düzenli ve günlük olarak yapın. Tempolu yürümek ve yüzmek ideal sporlardır.
» Kilonuza dikkat edin, dengeli beslenin.
» Günlük gerilim ve streslerinizi azaltın.
» Sigara kullanmayın.
» Otururken de sık sık pozisyon değiştirin.
» Oturduğunuz masa ve sandalye arasındaki mesafe yüksekliğini bel hareketlerini zorlamayacak şekilde ayarlayın.
» Omurga uzun süre aynı pozisyonda (oturma veya ayakta durma) kalmayı sevmez. 20 dakika süre ile poziyon değiştirin.
» Oturduğunuz koltuk duruşunuzu bozmaya neden olacak şekilde yumuşak olmamalı. Koltuğa düzgün oturun. Gerekirse bel kıvrımınıza uyan bir yastıkla belinizi takviye edin.
» Sürekli masa başında oturmak veya sürekli ayakta durmak zorunda (ev işleri sırasında vs.) olanlar, ayaklarının altına küçük bir yükselti veya iskemle koysunlar ve kollarını da koltuğun yanlarına dayasınlar. Otururken de sık sık pozisyon değiştirsinler.
» Taşıdığınız yükleri eşit olarak her iki elinize bölün. Farklı ağırlıktaki yükleri taşımayın.
» Asla ağır yük taşımayın.
» Asla ağır cisimleri kaldırmayın.
» Yerden bir şey alırken eğilmeyin, dizlerinizi büküp çömelin.
» Ağırlığı mümkün olduğu kadar belinizden yukarı ve vücudunuza yakın tutun.
» Günlük işlerinizi programlayın. Ağır ve zorlayıcı bir işi mutlaka hafif bir iş takip etmelidir.
» Dönmeniz gerekiyorsa belinizle değil, vücudunuzla dönün.
» Ağır cisimleri çekmeyin, itmeyin ve yukarı doğru kaldırmayın.
» Yatarken yarı ortopedik yatakları tercih edin.
» Salt yer ve tahta üzerinde yatmak doğru değildir.
» Yatarken bacaklarınız gergin olmasın. Sırtüstü yatarken dizlerin altına konacak küçük bir silindir yastığın büyük yardımı dokunur. Yan yatarken de dizlerin arasına yastık konmalı.
» Yüzüstü yatış bel ağrısı olanlar için uygun bir pozisyon değildir.
» Topuklu ayakkabıları tercih etmeyin. Yükü absorbe eden rahat ayakkabıları tercih edin.
» Hekiminizin önerdiği egzersizleri düzenli ve günlük olarak yapın. Tempolu yürümek ve yüzmek ideal sporlardır.
» Kilonuza dikkat edin, dengeli beslenin.
» Günlük gerilim ve streslerinizi azaltın.
» Sigara kullanmayın.
9 Haziran 2008 Pazartesi
ATV Yayın Sistemini Değiştirdi!!!!!
Dijital uydu sisteminizden ATV Yayınlarını izleyebilmeniz için yapmanız gerekenler
Uydu alıcınızın BISS şifre çözebilme özelliğine sahip olması gerekmektedir. Uydu alıcınızın menüsünde CAS‚ Key Girişi‚ CAS System‚ CAS Keys veya benzer bir isimle yer alan KEY girişi menüsüne gelin. Açılacak menüde yer alan şifreleme tiplerinden (Şifre Tipi‚ Cas Type vb.) Biss olanını seçin.
2. Açılacak menüde yer alan talimatları uygulayarak aşağıdaki değerleri girin.
ATV için: Biss ID: 01FFF (eğer 6 haneli ise 0001FFF)‚
Key Değeri: 1000000000000000 (eğer 12 hane varsa 10000000000000)
3. Şifreyi kaydedip menüden çıkın‚ uydu alıcınızı kapatıp açın.
Not: Maç yayınları‚ Türkiye içinde çatı anteni (karasal vericiler )‚ Kablo TV ve Digiturk üzerinden herhangi bir işleme gerek kalmaksızın izlenmektedir
Uydu alıcınızın BISS şifre çözebilme özelliğine sahip olması gerekmektedir. Uydu alıcınızın menüsünde CAS‚ Key Girişi‚ CAS System‚ CAS Keys veya benzer bir isimle yer alan KEY girişi menüsüne gelin. Açılacak menüde yer alan şifreleme tiplerinden (Şifre Tipi‚ Cas Type vb.) Biss olanını seçin.
2. Açılacak menüde yer alan talimatları uygulayarak aşağıdaki değerleri girin.
ATV için: Biss ID: 01FFF (eğer 6 haneli ise 0001FFF)‚
Key Değeri: 1000000000000000 (eğer 12 hane varsa 10000000000000)
3. Şifreyi kaydedip menüden çıkın‚ uydu alıcınızı kapatıp açın.
Not: Maç yayınları‚ Türkiye içinde çatı anteni (karasal vericiler )‚ Kablo TV ve Digiturk üzerinden herhangi bir işleme gerek kalmaksızın izlenmektedir
31 Mayıs 2008 Cumartesi
Mimar Sinan'ın şifresi
Boşuna denmiyor 'Muhteşem Süleyman' diye...
Gelin size Sinan'ın, Leonardo da Vinci ile yarışacak dehasını anlatayım. Sizleri, büyük ustanın kalfalık eserim dediği Süleymaniye'nin şifreleriyle tanıştırayım. Akıllara durgunluk verecek gizemli bir yolculuğa çıkmaya hazır olun.
Süleymaniye Camii, Kanuni Sultan Süleyman tarafından imparatorluğun gücünü ve görkemini göstermek adına inşa ettirildi. Bu görev, tarihin en büyük ustası Mimarbaşı Sinan'a verildi. Camii ve külliyesi 7 senede bitirildi. Ancak 7 yıllık bu uzun süre Kanuni'nin canını sıkmıştı. Sinan'ın yapıyı neden bir türlü açmadığını anlamamıştı. O sırada her taraftan da dedikodular yağmaya başladı Sultan'a. 'Sinan caminin ortasında oturuyor ve nargile tüttürüyor' dediler Muhteşem Süleyman'a. Kanuni durumu kendi gözleriyle görmek için bir ikindi vakti Süleymaniye'ye gitti.
Muhteşem yapının içine girdiğinde Sinan tam da söylendiği gibi caminin ortasında oturmuş nargilesini tüttürmekteydi. Sultan gözlerine inanamadı. Tok sesiyle ve bütün haşmetiyle ''Bu ne iştir Mimarbaşi'' diye haykırdı. Oysa Mimar Sinan'ın içtiği nargilede tömbeki yoktu. İçtiği sadece suydu. Usta mimar, nargilenin fokurtularını dinleyerek caminin akustiğini ölçmeye çalışıyordu. Mihraptaki imamın sesini, aynı oranda bütün camiye nasıl ulaştıracağını hesaplıyordu. Bunun için Anadolu'nun değişik köşelerinden 65 tane dev turşu küpü getirtti. Bu küpleri içleri boş, ağızları dışarıya gelecek şekilde kubbenin eteklerine dizdirdi. Amacına ulaşmıştı Mimarbaşı. Sesi, yüzlerce metrekarelik mekanın her köşesine, en iyi şekilde yaymayı başarmıştı. Kanuni de, Sinan'ın niyetini anlamış, ustasını hemen bağışlamıştı.
Mimar Sinan yapının içine bir de hava koridoru inşa etti. Elektriğin henüz bulunmadığı o yıllarda, Süleymaniye 275 dev kandille aydınlatılıyordu. Sinan, bu kandillerden çıkan is camiye zarar vermesin ve cemaati rahatsız etmesin diye orta kapının üzerine küçük bir odacık yaptırdı. Binanın değişik köşelerine açtığı oyuklardan giren islerin bu odada toplanmasını sağladı.
Şaşırdınız değil mi? Durun, daha bitmedi… Ve adına da İs Odası denilen bu bölmenin içine özel bir nemlendirme sistemi kurdu Sinan. Odada toplanan islerden, dönemin en kaliteli mürekkebini damıttı. Süleymaniye'nin duvarlarında gördüğünüz o muhteşem kalem işleri, yazılar, süslemeler, caminin kandillerinden çıkan isten damıtılan o mürekkeple yapıldı. Tekrar altını çiziyorum, bunlar günümüzden 458 yıl öncesinin bilimiyle, teknolojisiyle yapıldı.
Son bir şifre daha var.. Hani oyuklar var dedim ya isin bir odada toplanmasını sağlayan, hava akımını içeri alan. Dışarıya çıkıp o iki oyuktan içeriye baktığınızda, birinden caminin içindeki Allah, diğerinden ise Muhammed yazılı dev levhaları görürsünüz. Ayrıca Süleymaniye'nin hangi köşesini, hangi duvarını, hangi açısını ölçerseniz ölçün, sayısal olarak karşınıza Allah kelimesinin ve katlarının çıktığını görürsünüz.
Alın işte size sırlarla, şifrelerle dolu bir mabet. Da Vinci şifresini yaya bırakacak bir maharet.
Gelin size Sinan'ın, Leonardo da Vinci ile yarışacak dehasını anlatayım. Sizleri, büyük ustanın kalfalık eserim dediği Süleymaniye'nin şifreleriyle tanıştırayım. Akıllara durgunluk verecek gizemli bir yolculuğa çıkmaya hazır olun.
Süleymaniye Camii, Kanuni Sultan Süleyman tarafından imparatorluğun gücünü ve görkemini göstermek adına inşa ettirildi. Bu görev, tarihin en büyük ustası Mimarbaşı Sinan'a verildi. Camii ve külliyesi 7 senede bitirildi. Ancak 7 yıllık bu uzun süre Kanuni'nin canını sıkmıştı. Sinan'ın yapıyı neden bir türlü açmadığını anlamamıştı. O sırada her taraftan da dedikodular yağmaya başladı Sultan'a. 'Sinan caminin ortasında oturuyor ve nargile tüttürüyor' dediler Muhteşem Süleyman'a. Kanuni durumu kendi gözleriyle görmek için bir ikindi vakti Süleymaniye'ye gitti.
Muhteşem yapının içine girdiğinde Sinan tam da söylendiği gibi caminin ortasında oturmuş nargilesini tüttürmekteydi. Sultan gözlerine inanamadı. Tok sesiyle ve bütün haşmetiyle ''Bu ne iştir Mimarbaşi'' diye haykırdı. Oysa Mimar Sinan'ın içtiği nargilede tömbeki yoktu. İçtiği sadece suydu. Usta mimar, nargilenin fokurtularını dinleyerek caminin akustiğini ölçmeye çalışıyordu. Mihraptaki imamın sesini, aynı oranda bütün camiye nasıl ulaştıracağını hesaplıyordu. Bunun için Anadolu'nun değişik köşelerinden 65 tane dev turşu küpü getirtti. Bu küpleri içleri boş, ağızları dışarıya gelecek şekilde kubbenin eteklerine dizdirdi. Amacına ulaşmıştı Mimarbaşı. Sesi, yüzlerce metrekarelik mekanın her köşesine, en iyi şekilde yaymayı başarmıştı. Kanuni de, Sinan'ın niyetini anlamış, ustasını hemen bağışlamıştı.
Mimar Sinan yapının içine bir de hava koridoru inşa etti. Elektriğin henüz bulunmadığı o yıllarda, Süleymaniye 275 dev kandille aydınlatılıyordu. Sinan, bu kandillerden çıkan is camiye zarar vermesin ve cemaati rahatsız etmesin diye orta kapının üzerine küçük bir odacık yaptırdı. Binanın değişik köşelerine açtığı oyuklardan giren islerin bu odada toplanmasını sağladı.
Şaşırdınız değil mi? Durun, daha bitmedi… Ve adına da İs Odası denilen bu bölmenin içine özel bir nemlendirme sistemi kurdu Sinan. Odada toplanan islerden, dönemin en kaliteli mürekkebini damıttı. Süleymaniye'nin duvarlarında gördüğünüz o muhteşem kalem işleri, yazılar, süslemeler, caminin kandillerinden çıkan isten damıtılan o mürekkeple yapıldı. Tekrar altını çiziyorum, bunlar günümüzden 458 yıl öncesinin bilimiyle, teknolojisiyle yapıldı.
Son bir şifre daha var.. Hani oyuklar var dedim ya isin bir odada toplanmasını sağlayan, hava akımını içeri alan. Dışarıya çıkıp o iki oyuktan içeriye baktığınızda, birinden caminin içindeki Allah, diğerinden ise Muhammed yazılı dev levhaları görürsünüz. Ayrıca Süleymaniye'nin hangi köşesini, hangi duvarını, hangi açısını ölçerseniz ölçün, sayısal olarak karşınıza Allah kelimesinin ve katlarının çıktığını görürsünüz.
Alın işte size sırlarla, şifrelerle dolu bir mabet. Da Vinci şifresini yaya bırakacak bir maharet.
TürkBirDev
Önce adresteki videoyu izleyin. İzleyin ve yollayın.Ne kadar acele ederseniz o kadar iyidir.
Hedef 100 milyondur.
Türk milleti size teşekkür eder..
http://video.google.com/videoplay?docid=-680042511743914144
LÜTFEN SIKILMADAN İZLEYİN!...
Hedef 100 milyondur.
Türk milleti size teşekkür eder..
http://video.google.com/videoplay?docid=-680042511743914144
LÜTFEN SIKILMADAN İZLEYİN!...
28 Nisan 2008 Pazartesi
yilmaz erdogan aslinda komik degil bir hain
yilmaz erdogan aslinda komik degil
Yılmaz Erdoğan'a gazeteci İsmail Uğur Ertuğ'un verdiği cevabı mümkün olduğunca forward edelim. Bu demokrat geçinen lümpen-soysuz-şerefsiz herifin sesi kısılsın artık. Vatanını, milletini gerçekten seven, kökeni ne olursa olsun bu topraklarda yaşamaktan mutlu olan ve bundan gurur duyan Atatürk ilkelerine bağlı her Türk Vatandaşının, bu adamın ve ailesinin (Gülben dahil) kitap, sinema, gösteri, konser, tiyatro vb. sanat adı altında yaptıkları adı ne olursa olsun her türlü etkinliği boykot etmesi gerekir. Bu aileye giden her bir kuruş, mehmetçiğe kurşun olarak geri dönmektedir. Bunu sakın unutmayın...
Yılmaz Erdoğan duvara tosladı!..
Okuyun ve 10 değil 1000 kişiye yollayın bu bir vatan borcu. Sizlerden ricam, saçma sapan mailleri 10 kişiye yollamak yerine bu maili herkese iletin. Her filminde, her şiirinde TSK'ya dokundurmadan rahat etmeyen Yılmaz Erdoğan bu kez duvara tosladı. Mektup ' adı altında yazdığı uzun yazıda, resmen çocuk katili bölücü teröristlerle Mehmetçiği bir kefeye koydu. Hürriyet tam sayfa ve CNN Kürt her saat başı bu bölücü yazıyı tekrar tekrar verdiler. Erdoğan yazısında Güneydoğu'da kimsenin kimseye ateş etmemesi gerektiğini belirterek şöyle devam ediyor:
'Kimse ateş etmesin, kimseye. Hiçbir gerekçeyle.
Hatta kendini savunmak için bile... Çünkü savunmaya başlayana kadar masumsun ve masum güzel bir kelime, masum kal...'
Yani, hain terörist çoluk çocuk öldürecek, köy basacak; vatan evladı Mehmetçik, ne dürüst vatandaşı ne de kendisini savunacak. Pes doğrusu!..
Devam ediyor.
'Yazgı birini kışlaya birini dağlara götürmüş. 'Mırın' denir Kürtçe'de 'Ölüm'dür Türkçe'de.`
Vah vah vah!.. Neredeyse kardeş katili teröristler için ağlamamızı istiyor!.. Erdoğan pislik terörist ile vatan borcu için gönüllü olarak askere giden ana kuzusu
askerimizin aynı kaderi paylaştığını hangi cesaretle söyleyebiliyor?
Bakın Erdoğan, kendi aşiretindeki köleliği daha kaldıramadan, yazısında neler yumurtluyor: 'Ve Türkçe, güzel kelimeleriyle her şeyi iyileştirebilir. Kürtçe'yi bu cendereden çıkarabilir. Alır bu Mezopotamyalı kardeşini, önce yaralarını iyileştirir. Onu özgürleştirir.. '
Devletine isyan et. Dağlara çık, 30 yıl önüne geleni öldürürken 'gerilla' de. Hesabı sorulup çocuk katillerinin dağlara leşleri bir bir serilince utanmadan
'Yazgı, kader mahkumu' deyiver. Aynı Ermeniler gibi. Fransız üniforması giyip yüzyıllarca birlikte yaşadıkları insanlara arkadan ateş açtılar. Hesapları tutmayıp boylarının ölçüsünü alınca 'Biz masum insanlarız. Türkler bizi katletti vs...' demeleri gibi...
Her HAİN layık olduğu cezayı ER-GEÇ alır. Yılmaz Erdoğan tiyatrosunda her fırsatta kendi çocukluğundan söz ederken, 'Hakkari'de askerler kurşun atar, biz de onları ellerimizle yakalamaya çalışarak oyun oynardık.' şeklinde anılar anlatır ve açık açık TSK ile kafa bulur. Onursuzlar da bunu yılışık yılışık alkışlar. Yılmaz Erdoğan NE 'kalleş dost' NE de mert düşman' olabilmeyi becerebilmiştir. Ciwan
HACO konseri için toplanan kalabalığa 'Kürtçülük' nutku atarken, güvercin kanadına yazdığı mektuplarda 'Timsah gözyaşı' döküyor. Ama ' İç ülkeden iç ülkeye' diye şiirinde kastettiği Kürdistan'dan hiç söz etmiyor
bu mektubunda. Yazdığı mektup, bizim mütareke medyası tarafından bin bir türlü duygu sömürüsü ile servis edilmeye çalışılsa da artık mızrak çuvala
sığmıyor. Tam da TSK'nın sınır ötesi operasyon yaptığı şu sırada mı depreşti Yılmaz Erdoğan' ın yüreğindeki 'barış' sevgisi?
Yılmaz Erdoğan'a Doğu, Güneydoğu ve Irak'ı
ondan çok daha iyi bilen bir gazeteci olarak soruyorum:
Türk Kürt kardeşliğine ve ateşkese bu kadar önem veriyorsan, yıllarca PKK'nın yayın organı, terör yanlısı ve aşırı Kürt milliyetçisi Özgür Gündem'de ve PKK saflarında faaliyet gösteren kardeşin Mustafa Erdoğan'a neden bugüne kadar engel olamadın? Yoksa sende mi aynı saflardaydın da haberimiz yoktu? Çok değil, 1997'de kardeşin meşhur değilken, PKK'nın
'kalemiz' dediği, Kuzey Irak'taki Zap kampında 5 Türk askeri rehin tutulurken kardeşin de orada yatıp kalkardı. Büyük gaze te ve televizyonların Diyarbakır muhabirleri (isimleri şimdilik bende saklı) ile bölücü Özgür Gündem'in Ankara temsilcisi ve muhabiri olarak kamplara gider gelirdi. O zaman kan akmıyor muydu? O zaman kardeş değil miydik? Kardeşin yerel kıyafetlerle, 'gazeteci' adı altında gözlerimizin önünde terörist kamplarında fink atarken, özellikle kamp komutanı azılı terörist Rıza Altun'un dizinin dibinden ayrılmıyordu. Rehin Mehmetçikler adına, onun da senin de ne yaptığını ben göz tanığı olarak gördüm... Delikanlıysan çık 'bunları bilmiyorum' de!..
Kardeşin internetteki özgeçmişine bu çalıştığı terörist gazetesini ve o yılları koymamış, sorsana acaba neden?
Belki hatırlarsın, sen de vardın. Kürt milliyetçisi kardeşin, şarkıcı Gülben'le tüm medyanın önünde göstere göstere meydan okurcasına Kürtçe şarkı eşliğinde dünya evine girmişti. Kimsenin gözünden kaçmıyor. Şimdi kalkmış sanki Türkiye bir ülkeyle savaşıyormuş gibi laf ebeliği yapıp, teröristle tertemiz Mehmetçiği bir görüp milleti 'Barış'a mı davet
ediyorsun?
Abi kardeş dünyanın terrorist dediği PKK'ya halkın huzurunda siz de 'terörist' deyip, çoluk çocuk masum insanları öldürmemeleri, okul, sağlık ocağı ile yol makinelerini yakmamaları için önce onlara mektup yazmanız gerekmez mi?
Sevgili okurlar keşke türlü kelime oyunlarına hiç başvurmadan, delikanlıca çıkıp ben 'Kürtçüyüm'
diyebilseydi daha dürüst davranmış olurdu. Tabii böyle bir kaygısı varsa.
Siyasal Kürtçülerin başvurdukları en büyük yöntem budur. Ağızlarını açtıklarında bol bol kardeşlik, eşitlik, barış ve sevgiden söz ederler.
Ancak hava kararınca gündüz birlikte çay içtikleri komşularına kurşun yağdırmaktan geri kalmazlar. Mertlik, delikanlılık, barış, çocukların
geçtiği yollara mayın döşeyerek olmaz!
Akrabalarına ve kardeşine önce bunu hatırlat Yılmaz.....
Yılmaz Erdoğan'a gazeteci İsmail Uğur Ertuğ'un verdiği cevabı mümkün olduğunca forward edelim. Bu demokrat geçinen lümpen-soysuz-şerefsiz herifin sesi kısılsın artık. Vatanını, milletini gerçekten seven, kökeni ne olursa olsun bu topraklarda yaşamaktan mutlu olan ve bundan gurur duyan Atatürk ilkelerine bağlı her Türk Vatandaşının, bu adamın ve ailesinin (Gülben dahil) kitap, sinema, gösteri, konser, tiyatro vb. sanat adı altında yaptıkları adı ne olursa olsun her türlü etkinliği boykot etmesi gerekir. Bu aileye giden her bir kuruş, mehmetçiğe kurşun olarak geri dönmektedir. Bunu sakın unutmayın...
Yılmaz Erdoğan duvara tosladı!..
Okuyun ve 10 değil 1000 kişiye yollayın bu bir vatan borcu. Sizlerden ricam, saçma sapan mailleri 10 kişiye yollamak yerine bu maili herkese iletin. Her filminde, her şiirinde TSK'ya dokundurmadan rahat etmeyen Yılmaz Erdoğan bu kez duvara tosladı. Mektup ' adı altında yazdığı uzun yazıda, resmen çocuk katili bölücü teröristlerle Mehmetçiği bir kefeye koydu. Hürriyet tam sayfa ve CNN Kürt her saat başı bu bölücü yazıyı tekrar tekrar verdiler. Erdoğan yazısında Güneydoğu'da kimsenin kimseye ateş etmemesi gerektiğini belirterek şöyle devam ediyor:
'Kimse ateş etmesin, kimseye. Hiçbir gerekçeyle.
Hatta kendini savunmak için bile... Çünkü savunmaya başlayana kadar masumsun ve masum güzel bir kelime, masum kal...'
Yani, hain terörist çoluk çocuk öldürecek, köy basacak; vatan evladı Mehmetçik, ne dürüst vatandaşı ne de kendisini savunacak. Pes doğrusu!..
Devam ediyor.
'Yazgı birini kışlaya birini dağlara götürmüş. 'Mırın' denir Kürtçe'de 'Ölüm'dür Türkçe'de.`
Vah vah vah!.. Neredeyse kardeş katili teröristler için ağlamamızı istiyor!.. Erdoğan pislik terörist ile vatan borcu için gönüllü olarak askere giden ana kuzusu
askerimizin aynı kaderi paylaştığını hangi cesaretle söyleyebiliyor?
Bakın Erdoğan, kendi aşiretindeki köleliği daha kaldıramadan, yazısında neler yumurtluyor: 'Ve Türkçe, güzel kelimeleriyle her şeyi iyileştirebilir. Kürtçe'yi bu cendereden çıkarabilir. Alır bu Mezopotamyalı kardeşini, önce yaralarını iyileştirir. Onu özgürleştirir.. '
Devletine isyan et. Dağlara çık, 30 yıl önüne geleni öldürürken 'gerilla' de. Hesabı sorulup çocuk katillerinin dağlara leşleri bir bir serilince utanmadan
'Yazgı, kader mahkumu' deyiver. Aynı Ermeniler gibi. Fransız üniforması giyip yüzyıllarca birlikte yaşadıkları insanlara arkadan ateş açtılar. Hesapları tutmayıp boylarının ölçüsünü alınca 'Biz masum insanlarız. Türkler bizi katletti vs...' demeleri gibi...
Her HAİN layık olduğu cezayı ER-GEÇ alır. Yılmaz Erdoğan tiyatrosunda her fırsatta kendi çocukluğundan söz ederken, 'Hakkari'de askerler kurşun atar, biz de onları ellerimizle yakalamaya çalışarak oyun oynardık.' şeklinde anılar anlatır ve açık açık TSK ile kafa bulur. Onursuzlar da bunu yılışık yılışık alkışlar. Yılmaz Erdoğan NE 'kalleş dost' NE de mert düşman' olabilmeyi becerebilmiştir. Ciwan
HACO konseri için toplanan kalabalığa 'Kürtçülük' nutku atarken, güvercin kanadına yazdığı mektuplarda 'Timsah gözyaşı' döküyor. Ama ' İç ülkeden iç ülkeye' diye şiirinde kastettiği Kürdistan'dan hiç söz etmiyor
bu mektubunda. Yazdığı mektup, bizim mütareke medyası tarafından bin bir türlü duygu sömürüsü ile servis edilmeye çalışılsa da artık mızrak çuvala
sığmıyor. Tam da TSK'nın sınır ötesi operasyon yaptığı şu sırada mı depreşti Yılmaz Erdoğan' ın yüreğindeki 'barış' sevgisi?
Yılmaz Erdoğan'a Doğu, Güneydoğu ve Irak'ı
ondan çok daha iyi bilen bir gazeteci olarak soruyorum:
Türk Kürt kardeşliğine ve ateşkese bu kadar önem veriyorsan, yıllarca PKK'nın yayın organı, terör yanlısı ve aşırı Kürt milliyetçisi Özgür Gündem'de ve PKK saflarında faaliyet gösteren kardeşin Mustafa Erdoğan'a neden bugüne kadar engel olamadın? Yoksa sende mi aynı saflardaydın da haberimiz yoktu? Çok değil, 1997'de kardeşin meşhur değilken, PKK'nın
'kalemiz' dediği, Kuzey Irak'taki Zap kampında 5 Türk askeri rehin tutulurken kardeşin de orada yatıp kalkardı. Büyük gaze te ve televizyonların Diyarbakır muhabirleri (isimleri şimdilik bende saklı) ile bölücü Özgür Gündem'in Ankara temsilcisi ve muhabiri olarak kamplara gider gelirdi. O zaman kan akmıyor muydu? O zaman kardeş değil miydik? Kardeşin yerel kıyafetlerle, 'gazeteci' adı altında gözlerimizin önünde terörist kamplarında fink atarken, özellikle kamp komutanı azılı terörist Rıza Altun'un dizinin dibinden ayrılmıyordu. Rehin Mehmetçikler adına, onun da senin de ne yaptığını ben göz tanığı olarak gördüm... Delikanlıysan çık 'bunları bilmiyorum' de!..
Kardeşin internetteki özgeçmişine bu çalıştığı terörist gazetesini ve o yılları koymamış, sorsana acaba neden?
Belki hatırlarsın, sen de vardın. Kürt milliyetçisi kardeşin, şarkıcı Gülben'le tüm medyanın önünde göstere göstere meydan okurcasına Kürtçe şarkı eşliğinde dünya evine girmişti. Kimsenin gözünden kaçmıyor. Şimdi kalkmış sanki Türkiye bir ülkeyle savaşıyormuş gibi laf ebeliği yapıp, teröristle tertemiz Mehmetçiği bir görüp milleti 'Barış'a mı davet
ediyorsun?
Abi kardeş dünyanın terrorist dediği PKK'ya halkın huzurunda siz de 'terörist' deyip, çoluk çocuk masum insanları öldürmemeleri, okul, sağlık ocağı ile yol makinelerini yakmamaları için önce onlara mektup yazmanız gerekmez mi?
Sevgili okurlar keşke türlü kelime oyunlarına hiç başvurmadan, delikanlıca çıkıp ben 'Kürtçüyüm'
diyebilseydi daha dürüst davranmış olurdu. Tabii böyle bir kaygısı varsa.
Siyasal Kürtçülerin başvurdukları en büyük yöntem budur. Ağızlarını açtıklarında bol bol kardeşlik, eşitlik, barış ve sevgiden söz ederler.
Ancak hava kararınca gündüz birlikte çay içtikleri komşularına kurşun yağdırmaktan geri kalmazlar. Mertlik, delikanlılık, barış, çocukların
geçtiği yollara mayın döşeyerek olmaz!
Akrabalarına ve kardeşine önce bunu hatırlat Yılmaz.....
Petrol yoksa çıkartma ruhsatı neden vermiyorsunuz?
GAZETECİ VEDAT YENERER'İN YAZISI
Petrol yoksa çıkartma ruhsatı neden vermiyorsunuz?
Değerli okurlar, geçenlerde Türkiye-Suriye sınırında uydu verilerine göre petrol denizi olduğu iddiasını yazmıştım. Yazı sonrasında Silopi de madencilik yapan Beşir Yılmaz aradı. Yazacaklarımı lütfen iyi okuyun!
Beşir Yılmaz telefonda. 'Vedat Bey, gelin Silopi' de Cudi eteklerine sizi götüreyim de petrolü kendi gözünüzle görün!'diyerek feryat ediyordu.
'Nasıl yani!' diye sorduğumda anlatmaya başladı.
'Biz aileden madenciyiz. Irak sınırında yaklaşık 300 km ya da bir başka deyişle yaklaşık 150 milyon ton asfaltit madeni buldum. Bu madeni bir süre resmi olarak işlettikten sonra devlet 1978 yılında kamulaştırıyoruz' diyerek el koydu. Rezervin de 50 milyon ton olduğu iddia edildi. Madem asfaltit rezervi az, neden el koyuyorsunuz. Dünyanın neresine giderseniz gidin asfaltit maddesi bulunan her yerin altında petrol vardır. Silopi'nin altı da petrol denizidir. Yaz aylarında etraftaki ocaklardan resmen petrol akar ve Hezil çayına karışır. Gelin görün! Sadece petrol değil, burada çok zengin uranyum Ve nikel madeni de
Var'
- Nereden biliyorsunuz? 'Türkiye'deki analizlere güvenmediğim için madenin her tarafından örnekler alarak Almanya'ya bizzat götürdüm ve analiz yaptırdım. Raporları gönderdim size ( Sonuçlar elimde Yatağan ve Tunç bilek'e göre iki misli rakamlar var)
Dünyanın en önemli uranyum madenlerinden birisi buradadır ve aktif haldedir.'
Beşir Yılmaz'ın anlatacak o kadar çok şeyi var ki makineli tüfek gibi art arda sıralıyor.
Ben de zaman zaman araya girip soru soruyorum.
-Petrol olduğunu nereden biliyorsunuz?
'Bu bölgede İngilizler 1967-87de petrol aramışlar. Açılan kuyulardan gökyüzüne doğru 100 metre kadar petrol fışkırmış. Ardından kapatmışlar ve betonlamışlar. Benim madenimin yanında da bu kuyudan var ve vanasını gelin birlikte açalım eğer beton ve cıva basıp tıkamadılarsa bakalım ne kadar petrol fışkıracak. Dönemin köylüleri arasında hâlâ yaşayan görgü tanıkları var ve petrolün 100 metre kadar fışkırdığını görenler var.
'Beşir Yılmaz konuştukça pür dikkat dinlemeye devam ediyorum.'
Vedat Bey, asfaltit maddesi olan her yerde petrol vardır. Eğer petrol yoksa bana neden petrol çıkartma ruhsatı vermiyorlar? Musul ve Kerkük' ün rakımı 80-100 metre civarındadır. Cudi Dağı'ndaki petrolümüz resmen Irak'a doğru akıyor ve başta İngilizler ve ABD bunu biliyor.' Beşir Yılmaz bugünlerde Silopi' ye bile zor gider hale gelmiş.
Devlet kamulaştırılacak diye el koyduğu madeni şimdi Turgay Ciner 'in sahibi olduğu
Park Holding'e devretmiş. Durum böyle olunca, Yılmaz da dava üstüne dava açmış ve yürütmeyi durdurma kararı aldırmış. Eğer tekrar el konulursa AIHM' YE başvuracakmış.
Kısacası madeninin peşini bırakmıyor ama artık bölgedeki aşiret ağaları da onun peşini bırakmaz hale getirilmiş. Bütün dava tutanakları elimde okudukça dehşete kapılıyorum. Şimdi sıkı durun...
Beşir Yılmaz Başbakan Tayyip Erdoğan' a bu durum üzerine başvurmuş ve dilekçe vermiş dilekçede aynen şöyle yazıyor.
'Bürokrasi ve çeteler milletin hak ve hukukunu aramaktan bezdirmiştir. Televizyonda ve basındaki konuşmalarınızda 'hortumcu çetelerin ve bürokrasinin üstüne gidilecektir diyorsunuz'. Millet buna çok seviniyor. 25 yıldır gasp edilen madenimiz çete ve bürokratların, anayasa, kanunlar ve insan hakları hiçe sayılarak ihale yolu ile peşkeş çekiliyor. Allah'a ve sizin yüksek adaletinize sığınıyorum.' Beşir Yılmaz devlet tarafından el konulan mallarını ve bunun karşılığında devletin verdiği parayı yazıya eklemiş.
1- 35 km yol yaptım.
2- 500 bin ton hazır çıkarılmış kömürüm var.
3- 3,5 milyon metreküp hafriyat yapılmış.
4- Mazot tankları.
5- Dinamit ambarı.
6- Kantar ve kantar binası.
Resmi olarak bana ait olan ve vergisini ödediği madenimde Bugüne kadar yaptığım işler ve halen bulunan demirbaş ve çıkarılmış maden içinde 5.800.800 TL. (Buna resmen gasp ve devlet terörü denir!)
Beşir Yılmaz Başbakan Erdoğan'a yazdığı dilekçede devam ediyor.
'Bu para halen bankada duruyor. Buna rağmen Türkiye Kömür İşletmeleri ihaleyi adamlarına ve hortumculara peşkeş çekiyor'
Beşir Yılmaz' ın bu başvurusuna Başbakan Erdoğan bugüne kadar cevap vermemiş.
Beşir Yılmaz'dan al ve ABD bağlantılı şirketlere ver. Uranyum konusu da bir başka skandal. Güneydoğu resmen petrol deniz i üzerinde ve Türkiye ABD Firmalarının peşinde 'bize petrol bul' diye yalvarıyor... İddialar devam ediyor:6 mühendisin kafaları kesildi.
TPIK diye Türkiye Petrolleri'nin kurduğu bir kurum yurt dışına petrol arama işlerine giriyor ve bugüne kadar milyar dolar zarar ediyor.
Beşir Yılmaz diyor ki: 'Kimin hain kimin işbirlikçi olduğunu anlamak çok kolay!
Eğer bölgede petrol yok ise neden bana petrol çıkartma ruhsatı verilmiyor. Ruhsat verin 800 metreden petrolü çıkartmazsam ben bu ülkeyi terk ederim. MTA yıllar önce sondaj yaptı 480 metrede su bulundu ve ardından delici aletin ucu kırıldığı için sondaja son verildi. Herkes bilir sudan sonra petrol gelir. Biz yerli teknoloji ile 1200 metreye kadar sondaj yapabiliriz kimseye ihtiyacımız yok. İzni versinler siz görün petrol nasıl fışkıracak.
' Bu görüşmemizden bir gün sonra Beşir Yılmaz tekrar aradı ve Soma'da görevli bir mühendis ile görüşmemi isteyerek telefon numarasını verdi. Adını burada yazmak istemiyor. Mühendis ile görüşmemde daha da çarpıcı gerçekler çıktı ortaya.
Altı ay kadar önce Cudi dağları eteklerinde bulanan 6 insan iskeletinin ne olduğunu bilip bilmediğimi sordu. Ben de 'bilmiyorum' dedim. Mühendis ekledi
'Bu iskeletler 18 Yıl önce Cudi Dağı'nda kaybolan 6 Türk petrol mühendisinin iskeletleri. Kafaları kesilerek öldürülmüş.' Dondum kaldım. Ne diyeyim. Kendisi de mühendis olduğu için yalan söylemiyordur diye düşündüm. Ardından devam etti.
'Vedat Bey Türkiye maden bakımından dünyanın en zengin ülkesi. Siz Ödemiş yakınlarındaki Bozdağ'ın dünyanın en büyük altın rezervi olan dağlarından biri olduğunu
Biliyor musunuz? Ama bu madenleri kimse çıkaramaz. Hatta bu konunun üzerine giden
Gazeteciler öldürüldü. Uğur Mumcu ve Çetin Emeç'in öldürülmeden kısa bir süre önce bu madenler üzerine gittiğini biliyorsunuz her halde...' İlgiyle dinledim. O kadar çarpıcı şeyler anlattı ki, yazmaya sayfalar yetmez. İddiaların hepsinin belgeli olduğunu söyleyen bu mühendis, gazete ve televizyon kanallarında hiçbir gazetecinin bu yönde bir haber yapamadığını ve milletin resmen uyutulduğunu örneklerle anlattı. Beşir Yılmaz'a son
Sözüm ' Bana anlattıklarınızı Genelkurmay''a anlatınız mı?' oldu. Aldığım cevap da aynen şöyle.
' Vedat Bey her şeyi belgeleriyle birlikte bir kaç kez askeri büyüklerimize anlattım ama bugüne kadar bir arpa boyu ilerleme kaydedemedik!'. Ne diyeyim, bu milleti korumaya yemin etmiş olanlar utansın! Son sözüm: 'AB ve ABD, PKK'yı boşu boşuna özellikle bu bölgede güçlendirip milletin başına bela etmedi. Bölgeye gelecek barış ortamı Türkiye'yi ekonomik olarak uçuracak gelişmelere gebedir!'
İlgili olacağını düşündüğünüz herkese yollayın... Önemli!
VATANINI MİLLETİNİ SEVEN BU YAZIYI HERKESE GÖNDERSİN
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA BÜYÜR
Petrol yoksa çıkartma ruhsatı neden vermiyorsunuz?
Değerli okurlar, geçenlerde Türkiye-Suriye sınırında uydu verilerine göre petrol denizi olduğu iddiasını yazmıştım. Yazı sonrasında Silopi de madencilik yapan Beşir Yılmaz aradı. Yazacaklarımı lütfen iyi okuyun!
Beşir Yılmaz telefonda. 'Vedat Bey, gelin Silopi' de Cudi eteklerine sizi götüreyim de petrolü kendi gözünüzle görün!'diyerek feryat ediyordu.
'Nasıl yani!' diye sorduğumda anlatmaya başladı.
'Biz aileden madenciyiz. Irak sınırında yaklaşık 300 km ya da bir başka deyişle yaklaşık 150 milyon ton asfaltit madeni buldum. Bu madeni bir süre resmi olarak işlettikten sonra devlet 1978 yılında kamulaştırıyoruz' diyerek el koydu. Rezervin de 50 milyon ton olduğu iddia edildi. Madem asfaltit rezervi az, neden el koyuyorsunuz. Dünyanın neresine giderseniz gidin asfaltit maddesi bulunan her yerin altında petrol vardır. Silopi'nin altı da petrol denizidir. Yaz aylarında etraftaki ocaklardan resmen petrol akar ve Hezil çayına karışır. Gelin görün! Sadece petrol değil, burada çok zengin uranyum Ve nikel madeni de
Var'
- Nereden biliyorsunuz? 'Türkiye'deki analizlere güvenmediğim için madenin her tarafından örnekler alarak Almanya'ya bizzat götürdüm ve analiz yaptırdım. Raporları gönderdim size ( Sonuçlar elimde Yatağan ve Tunç bilek'e göre iki misli rakamlar var)
Dünyanın en önemli uranyum madenlerinden birisi buradadır ve aktif haldedir.'
Beşir Yılmaz'ın anlatacak o kadar çok şeyi var ki makineli tüfek gibi art arda sıralıyor.
Ben de zaman zaman araya girip soru soruyorum.
-Petrol olduğunu nereden biliyorsunuz?
'Bu bölgede İngilizler 1967-87de petrol aramışlar. Açılan kuyulardan gökyüzüne doğru 100 metre kadar petrol fışkırmış. Ardından kapatmışlar ve betonlamışlar. Benim madenimin yanında da bu kuyudan var ve vanasını gelin birlikte açalım eğer beton ve cıva basıp tıkamadılarsa bakalım ne kadar petrol fışkıracak. Dönemin köylüleri arasında hâlâ yaşayan görgü tanıkları var ve petrolün 100 metre kadar fışkırdığını görenler var.
'Beşir Yılmaz konuştukça pür dikkat dinlemeye devam ediyorum.'
Vedat Bey, asfaltit maddesi olan her yerde petrol vardır. Eğer petrol yoksa bana neden petrol çıkartma ruhsatı vermiyorlar? Musul ve Kerkük' ün rakımı 80-100 metre civarındadır. Cudi Dağı'ndaki petrolümüz resmen Irak'a doğru akıyor ve başta İngilizler ve ABD bunu biliyor.' Beşir Yılmaz bugünlerde Silopi' ye bile zor gider hale gelmiş.
Devlet kamulaştırılacak diye el koyduğu madeni şimdi Turgay Ciner 'in sahibi olduğu
Park Holding'e devretmiş. Durum böyle olunca, Yılmaz da dava üstüne dava açmış ve yürütmeyi durdurma kararı aldırmış. Eğer tekrar el konulursa AIHM' YE başvuracakmış.
Kısacası madeninin peşini bırakmıyor ama artık bölgedeki aşiret ağaları da onun peşini bırakmaz hale getirilmiş. Bütün dava tutanakları elimde okudukça dehşete kapılıyorum. Şimdi sıkı durun...
Beşir Yılmaz Başbakan Tayyip Erdoğan' a bu durum üzerine başvurmuş ve dilekçe vermiş dilekçede aynen şöyle yazıyor.
'Bürokrasi ve çeteler milletin hak ve hukukunu aramaktan bezdirmiştir. Televizyonda ve basındaki konuşmalarınızda 'hortumcu çetelerin ve bürokrasinin üstüne gidilecektir diyorsunuz'. Millet buna çok seviniyor. 25 yıldır gasp edilen madenimiz çete ve bürokratların, anayasa, kanunlar ve insan hakları hiçe sayılarak ihale yolu ile peşkeş çekiliyor. Allah'a ve sizin yüksek adaletinize sığınıyorum.' Beşir Yılmaz devlet tarafından el konulan mallarını ve bunun karşılığında devletin verdiği parayı yazıya eklemiş.
1- 35 km yol yaptım.
2- 500 bin ton hazır çıkarılmış kömürüm var.
3- 3,5 milyon metreküp hafriyat yapılmış.
4- Mazot tankları.
5- Dinamit ambarı.
6- Kantar ve kantar binası.
Resmi olarak bana ait olan ve vergisini ödediği madenimde Bugüne kadar yaptığım işler ve halen bulunan demirbaş ve çıkarılmış maden içinde 5.800.800 TL. (Buna resmen gasp ve devlet terörü denir!)
Beşir Yılmaz Başbakan Erdoğan'a yazdığı dilekçede devam ediyor.
'Bu para halen bankada duruyor. Buna rağmen Türkiye Kömür İşletmeleri ihaleyi adamlarına ve hortumculara peşkeş çekiyor'
Beşir Yılmaz' ın bu başvurusuna Başbakan Erdoğan bugüne kadar cevap vermemiş.
Beşir Yılmaz'dan al ve ABD bağlantılı şirketlere ver. Uranyum konusu da bir başka skandal. Güneydoğu resmen petrol deniz i üzerinde ve Türkiye ABD Firmalarının peşinde 'bize petrol bul' diye yalvarıyor... İddialar devam ediyor:6 mühendisin kafaları kesildi.
TPIK diye Türkiye Petrolleri'nin kurduğu bir kurum yurt dışına petrol arama işlerine giriyor ve bugüne kadar milyar dolar zarar ediyor.
Beşir Yılmaz diyor ki: 'Kimin hain kimin işbirlikçi olduğunu anlamak çok kolay!
Eğer bölgede petrol yok ise neden bana petrol çıkartma ruhsatı verilmiyor. Ruhsat verin 800 metreden petrolü çıkartmazsam ben bu ülkeyi terk ederim. MTA yıllar önce sondaj yaptı 480 metrede su bulundu ve ardından delici aletin ucu kırıldığı için sondaja son verildi. Herkes bilir sudan sonra petrol gelir. Biz yerli teknoloji ile 1200 metreye kadar sondaj yapabiliriz kimseye ihtiyacımız yok. İzni versinler siz görün petrol nasıl fışkıracak.
' Bu görüşmemizden bir gün sonra Beşir Yılmaz tekrar aradı ve Soma'da görevli bir mühendis ile görüşmemi isteyerek telefon numarasını verdi. Adını burada yazmak istemiyor. Mühendis ile görüşmemde daha da çarpıcı gerçekler çıktı ortaya.
Altı ay kadar önce Cudi dağları eteklerinde bulanan 6 insan iskeletinin ne olduğunu bilip bilmediğimi sordu. Ben de 'bilmiyorum' dedim. Mühendis ekledi
'Bu iskeletler 18 Yıl önce Cudi Dağı'nda kaybolan 6 Türk petrol mühendisinin iskeletleri. Kafaları kesilerek öldürülmüş.' Dondum kaldım. Ne diyeyim. Kendisi de mühendis olduğu için yalan söylemiyordur diye düşündüm. Ardından devam etti.
'Vedat Bey Türkiye maden bakımından dünyanın en zengin ülkesi. Siz Ödemiş yakınlarındaki Bozdağ'ın dünyanın en büyük altın rezervi olan dağlarından biri olduğunu
Biliyor musunuz? Ama bu madenleri kimse çıkaramaz. Hatta bu konunun üzerine giden
Gazeteciler öldürüldü. Uğur Mumcu ve Çetin Emeç'in öldürülmeden kısa bir süre önce bu madenler üzerine gittiğini biliyorsunuz her halde...' İlgiyle dinledim. O kadar çarpıcı şeyler anlattı ki, yazmaya sayfalar yetmez. İddiaların hepsinin belgeli olduğunu söyleyen bu mühendis, gazete ve televizyon kanallarında hiçbir gazetecinin bu yönde bir haber yapamadığını ve milletin resmen uyutulduğunu örneklerle anlattı. Beşir Yılmaz'a son
Sözüm ' Bana anlattıklarınızı Genelkurmay''a anlatınız mı?' oldu. Aldığım cevap da aynen şöyle.
' Vedat Bey her şeyi belgeleriyle birlikte bir kaç kez askeri büyüklerimize anlattım ama bugüne kadar bir arpa boyu ilerleme kaydedemedik!'. Ne diyeyim, bu milleti korumaya yemin etmiş olanlar utansın! Son sözüm: 'AB ve ABD, PKK'yı boşu boşuna özellikle bu bölgede güçlendirip milletin başına bela etmedi. Bölgeye gelecek barış ortamı Türkiye'yi ekonomik olarak uçuracak gelişmelere gebedir!'
İlgili olacağını düşündüğünüz herkese yollayın... Önemli!
VATANINI MİLLETİNİ SEVEN BU YAZIYI HERKESE GÖNDERSİN
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA BÜYÜR
22 Nisan 2008 Salı
eN iLGİNçLER
File LSD verdiler
1962'de Tusko isimli bir file, tipik bir insan dozundan 3 bin kat daha fazla olan 297 miligram LSD enjekte edildi. Kendi çevresinde dönen fil bir saat sonra öldü. Deneydeki amaç, LSD'nin geçici bir deliliğe neden olup olmayacağını öğrenmekti.
Düşüyoruz!
1960'larda 10 askeri taşıyan bir uçakta "Motorumuz bozuldu, iniş takımlarımız da çalışmıyor. Okyanusa acil iniş yapacağız" anonsu yapıldı. Ardından son anlarını yaşadıklarını düşünen askerlere "ordunun ölümlerinde kusuru olmadığını" ilan eden bir sigorta formunu doldurmaları istendi. Askerlerin tamamı formu doldurdu. Deneydeki amaç stres yönetimiydi.
Frankeştayn'ın köpekleri
1954'te Sovyet cerrah Vladimir Demikhov bir köpek yavrusunun başını, ön ayaklarıyla birlikte bir Alman Kurt köpeğine naklederek çift başlı köpek elde etti. Her iki baş da ayrı ayrı süt içebiliyor hatta birbirlerinin kulaklarını ısırabiliyordu. Köpekler bir aydan az yaşadı.
Ölüleri canlandırmak
Robert Cornish 1930'larda tahtıravalliye benzer bir düzenek kullanarak ölü hayvanları canlandırmaya kalkıştı. Yeni ölen bazı köpeklerin damarlarına adrenalin ve anti-pıhtılaştırıcılar enjekte etti. Bazı denekler bir süreliğine ağır beyin hasarı ve körlükle hayata döndü.
Hindilerin seks yaşamı
Hindilerin seks yaşamını araştıran iki bilim adamı, dişi bir hindi maketini erkek hindilerin önünde parçalara ayırdılar. Modelden geriye bir tek çubuk kaldığında bile erkek hindiler arzuluydu.
Sarı humma bulaşıcı mı?
Sarı hummanın bulaşıcı bir hastalık olmadığını ispata çalışan stajyer doktor Stubbins Ffirth, bu hastalığa yakalanan bir kişinin kusmuğunu gözlerine, kendi yarasına sürdü ve sonunda da içti. Doktor sağlığını kaybetmedi çünkü sarı humma bulaşıcı değildi. Daha sonra bu hastalığın ancak virüs taşıyan sivrisineklerin ısırığıyla bulaştığı kesinleşti.
Profesör gıdık
1933'te psikoloji profesörü Clarence Leuba, gıdıklamaya verilen tepki olan gülmenin öğrenilen bir reaksiyon olup olmadığını kanıtlamak için, yeni dogmuş oğlunu gıdıklarken kimsenin gülmemesini istedi. Yedi ay süren deney sonunda çocuk gıdıklandığında gülüyordu. Böylece gülmenin gıdıklamaya karşı istemdışı bir tepki olduğunu tespit etti.
Tırnak yeme terapisi
Lawrance Sheean, tırnak yiyen bir grup erkek çocuğunun uyuduğu odada her gece defalarca "Tırnaklarım çok acı" cümlesini tekrarladı. Yaz tatili sonunda biten deneyde çocukların yüzde 40'ının tırnak yeme alışkanlığına son verdiği tespit edildi
Gözleri faltaşı gibi açık
1960'larda Ian Oswald, insanların her koşul altında uyuyup uyuyamayacaklarını tespit etmek için gönüllülerin gözkapaklarını açık kalacak şekilde yapıştırdı, gözlerine 50 santim öteden yanıp sönen ışıklar tuttu. Elektroşoka ve yüksek sesli müziğe de maruz üç denek de 12 dakika içinde uyudu.
İğrençliğin yüzü
Evrensel yüz ifadelerini tespit etmek isteyen psikolog Carney Landis, deneklerinin yüz kaslarının hareketini takip etmek için yüzlerine yanık bir mantarla hatlar çizdi. Daha sonra deneklere amonyak koklatıldı, caz dinletildi, porno izlettirildi, elleri kurbağa dolu bir sepete sokuldu. En sonunda tüm denekler canlı bir farenin kafasını kesmeye ikna edildi. Bu eylem sırasında çekilen fotoğraflarda denekler "Deneyin Büyük Tanrısı"na kurban adayan garip bir tarikatın mensuplarına benzer yüz ifadelerine sahipti.
1962'de Tusko isimli bir file, tipik bir insan dozundan 3 bin kat daha fazla olan 297 miligram LSD enjekte edildi. Kendi çevresinde dönen fil bir saat sonra öldü. Deneydeki amaç, LSD'nin geçici bir deliliğe neden olup olmayacağını öğrenmekti.
Düşüyoruz!
1960'larda 10 askeri taşıyan bir uçakta "Motorumuz bozuldu, iniş takımlarımız da çalışmıyor. Okyanusa acil iniş yapacağız" anonsu yapıldı. Ardından son anlarını yaşadıklarını düşünen askerlere "ordunun ölümlerinde kusuru olmadığını" ilan eden bir sigorta formunu doldurmaları istendi. Askerlerin tamamı formu doldurdu. Deneydeki amaç stres yönetimiydi.
Frankeştayn'ın köpekleri
1954'te Sovyet cerrah Vladimir Demikhov bir köpek yavrusunun başını, ön ayaklarıyla birlikte bir Alman Kurt köpeğine naklederek çift başlı köpek elde etti. Her iki baş da ayrı ayrı süt içebiliyor hatta birbirlerinin kulaklarını ısırabiliyordu. Köpekler bir aydan az yaşadı.
Ölüleri canlandırmak
Robert Cornish 1930'larda tahtıravalliye benzer bir düzenek kullanarak ölü hayvanları canlandırmaya kalkıştı. Yeni ölen bazı köpeklerin damarlarına adrenalin ve anti-pıhtılaştırıcılar enjekte etti. Bazı denekler bir süreliğine ağır beyin hasarı ve körlükle hayata döndü.
Hindilerin seks yaşamı
Hindilerin seks yaşamını araştıran iki bilim adamı, dişi bir hindi maketini erkek hindilerin önünde parçalara ayırdılar. Modelden geriye bir tek çubuk kaldığında bile erkek hindiler arzuluydu.
Sarı humma bulaşıcı mı?
Sarı hummanın bulaşıcı bir hastalık olmadığını ispata çalışan stajyer doktor Stubbins Ffirth, bu hastalığa yakalanan bir kişinin kusmuğunu gözlerine, kendi yarasına sürdü ve sonunda da içti. Doktor sağlığını kaybetmedi çünkü sarı humma bulaşıcı değildi. Daha sonra bu hastalığın ancak virüs taşıyan sivrisineklerin ısırığıyla bulaştığı kesinleşti.
Profesör gıdık
1933'te psikoloji profesörü Clarence Leuba, gıdıklamaya verilen tepki olan gülmenin öğrenilen bir reaksiyon olup olmadığını kanıtlamak için, yeni dogmuş oğlunu gıdıklarken kimsenin gülmemesini istedi. Yedi ay süren deney sonunda çocuk gıdıklandığında gülüyordu. Böylece gülmenin gıdıklamaya karşı istemdışı bir tepki olduğunu tespit etti.
Tırnak yeme terapisi
Lawrance Sheean, tırnak yiyen bir grup erkek çocuğunun uyuduğu odada her gece defalarca "Tırnaklarım çok acı" cümlesini tekrarladı. Yaz tatili sonunda biten deneyde çocukların yüzde 40'ının tırnak yeme alışkanlığına son verdiği tespit edildi
Gözleri faltaşı gibi açık
1960'larda Ian Oswald, insanların her koşul altında uyuyup uyuyamayacaklarını tespit etmek için gönüllülerin gözkapaklarını açık kalacak şekilde yapıştırdı, gözlerine 50 santim öteden yanıp sönen ışıklar tuttu. Elektroşoka ve yüksek sesli müziğe de maruz üç denek de 12 dakika içinde uyudu.
İğrençliğin yüzü
Evrensel yüz ifadelerini tespit etmek isteyen psikolog Carney Landis, deneklerinin yüz kaslarının hareketini takip etmek için yüzlerine yanık bir mantarla hatlar çizdi. Daha sonra deneklere amonyak koklatıldı, caz dinletildi, porno izlettirildi, elleri kurbağa dolu bir sepete sokuldu. En sonunda tüm denekler canlı bir farenin kafasını kesmeye ikna edildi. Bu eylem sırasında çekilen fotoğraflarda denekler "Deneyin Büyük Tanrısı"na kurban adayan garip bir tarikatın mensuplarına benzer yüz ifadelerine sahipti.
11 Nisan 2008 Cuma
Meclis kasasından eşe dosta kontör
Meclis kasasından eşe dosta kontör
10 Nisan 2008
Nuray BABACAN/ ANKARA
Konuşma dökümleri için yapılan bürokratik bir inceleme sonucu,
milletvekillerinin bir bölümünün, ücretini Meclis'in ödediği konuşma
haklarını eş ve çocuklarıyla 'paylaştığı' anlaşıldı. Buna göre bazı
milletvekilleri, yılda 16 bin YTL'lik bölümünü Meclis'in ödediği konuşma
haklarından, eş ve çocuklarına bol bol kontör gönderdi.
BAZI milletvekillerinin, TBMM'nin tanıdığı, "Ücretsiz cep ve ofis telefonu"
uygulamasından yararlanarak, yakınlarına "Bedava kontör" gönderdikleri
belirlendi. Bir yıl içinde yaptıkları görüşmelerin 16 bin YTL'si Meclis
tarafından ödenen vekillerin, bu haklarını yakınlarına kontör göndermek için
kullandıkları, fatura incelemelerinde ortaya çıktı.
DÖKÜM İSTENİNCE ORTAYA ÇIKARILDI
Vekillerin telefon faturalarının ödenebilmesi için ilgili yönetmelik
gereğince yapılan görüşmeler, şehiriçi ve şehirdışı konuşma ücretleri olarak
ayrılıyor. Bu hükmü uygulamak isteyen TBMM yönetimi, milletvekillerinden
telefon faturalarının dökümünü istedi. Fatura dökümlerinin istenmesi bazı
milletvekillerini rahatsız etti. Bir milletvekili, Meclis bürokratlarına,
"Buna neden gerek duyuyorsunuz. Kimlerle görüştümüğümüz kimi ilgilendirir"
diyerek, tepki gösterdi.
YAPANLARIN SAYISI HİÇ DE AZ DEĞİL
Bunun üzerine bürokrat, "Yönetmeliğe göre yurtiçi ve yurtdışı konuşmaları
ayırmamız gerekiyor. Teknik bir durum. Fatura dökümleri incelenirken bazı
vekillerin eş ve çocuklarına bedava kontör gönderdiğini de tesadüfen
saptadık" dedi. Buna hayli şaşıran milletvekili, bunu yapanların sayısının
hiç de az olmadığı bilgisini de edindi. Bazı vekillerin, yakınlarının
yanısıra seçmenlerine de bedava kontör gönderdiği öne sürüldü. Sistem gereği
bir ay içinde bir milletvekili (vip abone) hattından bu yolla en fazla 500
kontör gönderilebiliyor.
DÖKÜM KALDIRILDI KONTÖR BAKİ KALDI
TBMM Başkanlık Divanı'nın, geçen ay yapılan son toplantısında bazı üyeler,
milletvekillerinin, fatura dökümü istenmesinden duyduğu rahatsızlığı dile
getirdiler. Bunun üzerine Başkanlık Divanı, vekillerden fatura dökümü
istenmemesi için yönetmelik hükmünü değiştirdi. Böylece vekiller fatura
dökümanı vermekten kurtulurken, "kontör denetimi"de ortadan kalktı.
10 Nisan 2008
Nuray BABACAN/ ANKARA
Konuşma dökümleri için yapılan bürokratik bir inceleme sonucu,
milletvekillerinin bir bölümünün, ücretini Meclis'in ödediği konuşma
haklarını eş ve çocuklarıyla 'paylaştığı' anlaşıldı. Buna göre bazı
milletvekilleri, yılda 16 bin YTL'lik bölümünü Meclis'in ödediği konuşma
haklarından, eş ve çocuklarına bol bol kontör gönderdi.
BAZI milletvekillerinin, TBMM'nin tanıdığı, "Ücretsiz cep ve ofis telefonu"
uygulamasından yararlanarak, yakınlarına "Bedava kontör" gönderdikleri
belirlendi. Bir yıl içinde yaptıkları görüşmelerin 16 bin YTL'si Meclis
tarafından ödenen vekillerin, bu haklarını yakınlarına kontör göndermek için
kullandıkları, fatura incelemelerinde ortaya çıktı.
DÖKÜM İSTENİNCE ORTAYA ÇIKARILDI
Vekillerin telefon faturalarının ödenebilmesi için ilgili yönetmelik
gereğince yapılan görüşmeler, şehiriçi ve şehirdışı konuşma ücretleri olarak
ayrılıyor. Bu hükmü uygulamak isteyen TBMM yönetimi, milletvekillerinden
telefon faturalarının dökümünü istedi. Fatura dökümlerinin istenmesi bazı
milletvekillerini rahatsız etti. Bir milletvekili, Meclis bürokratlarına,
"Buna neden gerek duyuyorsunuz. Kimlerle görüştümüğümüz kimi ilgilendirir"
diyerek, tepki gösterdi.
YAPANLARIN SAYISI HİÇ DE AZ DEĞİL
Bunun üzerine bürokrat, "Yönetmeliğe göre yurtiçi ve yurtdışı konuşmaları
ayırmamız gerekiyor. Teknik bir durum. Fatura dökümleri incelenirken bazı
vekillerin eş ve çocuklarına bedava kontör gönderdiğini de tesadüfen
saptadık" dedi. Buna hayli şaşıran milletvekili, bunu yapanların sayısının
hiç de az olmadığı bilgisini de edindi. Bazı vekillerin, yakınlarının
yanısıra seçmenlerine de bedava kontör gönderdiği öne sürüldü. Sistem gereği
bir ay içinde bir milletvekili (vip abone) hattından bu yolla en fazla 500
kontör gönderilebiliyor.
DÖKÜM KALDIRILDI KONTÖR BAKİ KALDI
TBMM Başkanlık Divanı'nın, geçen ay yapılan son toplantısında bazı üyeler,
milletvekillerinin, fatura dökümü istenmesinden duyduğu rahatsızlığı dile
getirdiler. Bunun üzerine Başkanlık Divanı, vekillerden fatura dökümü
istenmemesi için yönetmelik hükmünü değiştirdi. Böylece vekiller fatura
dökümanı vermekten kurtulurken, "kontör denetimi"de ortadan kalktı.
7 Nisan 2008 Pazartesi
Şişli'deki bir dürümcünün reklam broşüründen harfi harfine aktarılmıştır.
Diyet, perhiz, rejim gibi faaliyetler hedefte Türk delikanlılarının ve genelde de Türk milletinin devamını engellemek için dış mihraklar tarafından gündeme getirilmiş şuurlu bir düzmecedir. Gaye, eskiden bir koyunu, bir oturuşta götüren dev gibi babayiğit atalarımızı ve tarlada doğum yaptıktan sonra bebeğini kundaklayıp, elde orak tarlada çalışmaya devam eden Türk kadınlarını; kalori hesaplayan, hapşırınca yatağa giren, fitness ve aerobik yapan çıtkırıldım tiplere dönüştürmek ve büyük Türk ırkını Çinliler, Japonlar gibi sıska, zayıf ve sağlıksız bir ırk haline getirmektir.
İcabı halinde 240 kiloluk top mermisini tek başına namluya süren bir babayiğidin, kalori hesaplayan, yoğurtlu kebabı reddeden bir züppe haline getirilmesinden daha büyük bir soykırım olabilir mi?
İç yağının, kuyruk yağlarının, anamızın Vita yağının kolestrol yaptığı palavradır.
Kolestrol, kebapları yedikten sonra iki şişe soda içerek ayarlanabilecek bir gaz durumudur.
Sakın bu oyuna düşmeyin.
Feminizm, kadın hakları, çevre şuuru ve eşitlik adı altında Türk kızlarının akılları çelinerek, yemek yapmayı bilmeyen, bizim istikbalimiz olan yavrularını, abuk subuk yiyeceklerle yetiştirecek, damak zevki gelişmemiş, sunta kılıklı diyet bisküvilerini yiyecek sanan bir hale getirmişlerdir.
Ayrıca kör olası dış mihraklar, bu kızlarımıza kebap, soğan, çiğ köfte vb. Lezzetleri yiyen, bardak bardak şalgam suyu içen yiğitlerimize hanzo-kıro gibi sıfatlar takmayı öğretmişlerdir.
Ayrıca son yıllarda moda gibi gösterilmeye çalışılan Çin mutfağı diye birşey yoktur. Bu sözde mutfak, acaip zerzevat ile acaip mahlukatın, wog adı verilen bir tencerede yarı pişmiş yarı çiğ olarak hazırlanıp insanlara eziyet olsun diye sopalarla yenmesinden ibaret bir hokkabazlıktır. Sakın kanmayın, sakın yemeyin. Helal değildir!
Unutmayın su uyur, düşman uyumaz!
İcabı halinde 240 kiloluk top mermisini tek başına namluya süren bir babayiğidin, kalori hesaplayan, yoğurtlu kebabı reddeden bir züppe haline getirilmesinden daha büyük bir soykırım olabilir mi?
İç yağının, kuyruk yağlarının, anamızın Vita yağının kolestrol yaptığı palavradır.
Kolestrol, kebapları yedikten sonra iki şişe soda içerek ayarlanabilecek bir gaz durumudur.
Sakın bu oyuna düşmeyin.
Feminizm, kadın hakları, çevre şuuru ve eşitlik adı altında Türk kızlarının akılları çelinerek, yemek yapmayı bilmeyen, bizim istikbalimiz olan yavrularını, abuk subuk yiyeceklerle yetiştirecek, damak zevki gelişmemiş, sunta kılıklı diyet bisküvilerini yiyecek sanan bir hale getirmişlerdir.
Ayrıca kör olası dış mihraklar, bu kızlarımıza kebap, soğan, çiğ köfte vb. Lezzetleri yiyen, bardak bardak şalgam suyu içen yiğitlerimize hanzo-kıro gibi sıfatlar takmayı öğretmişlerdir.
Ayrıca son yıllarda moda gibi gösterilmeye çalışılan Çin mutfağı diye birşey yoktur. Bu sözde mutfak, acaip zerzevat ile acaip mahlukatın, wog adı verilen bir tencerede yarı pişmiş yarı çiğ olarak hazırlanıp insanlara eziyet olsun diye sopalarla yenmesinden ibaret bir hokkabazlıktır. Sakın kanmayın, sakın yemeyin. Helal değildir!
Unutmayın su uyur, düşman uyumaz!
4 Nisan 2008 Cuma
Süper Teklif sitesi ile emaillerinizi okuyarak para kazanabilirsiniz.
Teknoloji ilerledikçe internetin ve internet üzerinden kazanılan reklam gelirlerinin oranı da doğru orantılı olarak artmaktadır. Kazanılan bu paralar yani reklam gelirleri de şirketler ve kullanıcılar arasında pay edilmektedir. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de bir çok reklam okumaya ya da PTC (İngilizce kısaltması ile Paid to Click) yani tıkla ve kazan siteleri olarak adlandırılan sitelere verilen önem gittikçe artmaktadır.
Şimdi size bahsedeceğim site bir tıkla kazan sitesine benzerlik gostermekle çalışma prensibi onlardan biraz daha farklıdır. Superteklif.com sitesine üye olan kişilerin yapacağı iş aslında çok basittir. Superteklif Türkiye'deki sayılı büyük şirketler ile reklam anlaşmaları yapmıştır ve bu reklam anlaşmaları sonucunda kullanıcılar sadece kendi emaillerine gelen reklamlara bakarak aynı kredi kartlarından bonus puan kazanır gibi süper teklif puanları kazanmaktadırlar. Örneğin ben sadece 2 aylık bir süre boyunca süperteklif sitesine üye olmama rağmen şu anda tam olarak 40.000 süper puana sahibim bu da şu anlama geliyor 1000 puan 1 YTL, ve 40.000 puan ise 40 YTL'ye karşılık gelmiş oluyor.
Şöyle düşünecek olursak, internet her zaman hayatımızda yani işimiz gereği sürekli internet ortamında bulunuyoruz, tabii işteyken interneti kullanma amacımız farklı, daha sonra akşamleyin eve geldiğinizde ise emaillerinize bakabiliyor ya da arkadaşlarınıza mail atabiliyorsunuz, ya da sadece ilgilendiğiniz alanlarla ilgili olarak akşamleyin de internette vaktinizi geçiriyorsunuz. Peki kendimize şu soruyu soralım o zaman, madem Türk Telekom'a bir abonelik ücreti ödüyoruz ve madem internette bu kadar vakit geçiriyoruz, neden bu süre içerisinde bize geri dönüşümü olan extra bir gelirimiz olmasın ki? Evet, eğer biraz düşünecek olursak hiç te fena bir fikir olmasa gerek. Sadece emaillerimi okuyarak, yani ne gelmiş ne gelmemiş diye rutin olarak yaptığım işi yaparak bu parayı kazanabildim ben. İşin ilginç ya da daha cazibeli olan yanı ise şu, sizler eğer arkadaşlarınızı üye yaparsanız her yaptığınız üyeden ve bu üyelerin eposta okumalarından da para kazanıyorsunuz. Yani altınızda üye yaptığınız her bir alt üye yine size puan olarak geri dönüyor. Olay böyle olunca eğer biraz emek te harcarsanız, aylık sabit bir gelir oluşturmamanız için hiç bir neden yok. Özellikle aktif bir internet kullanıcısı iseniz bu iş tam size göre.

İnternet üzerindeki reklamlar ile para kazanmanıza yarayacak bir çok yabancı site de var ancak ingilizce bilgisi zayıf olanlar ya da yurt dışı para transferleriyle, güvenlik meseleleriyle uğraşamam diyenler için bu site gerçekten de güvenilir bir sitedir. Sitenin birlikte çalıştığı kuruluşlar arasında Pegasus,Aksa,Gold Computer,weblwbi.com,Burger King,sigortam.net,divan,exper bilgisayr,şengüller,ak emeklilik,iddaa,sprite,digiturk,turkcell,Gfk Türkiye,avis,tema vakfı,colin's,ülker,hp,avea,bkm,altivi,tatil.com,sony gibi bir çok büyük firmayı görmek mümkün. Zaten bu firmalarla çalışması ile de kısa sürede güvenilirliğini ve kalitesini ispatlamış bir site superteklif.com.
Evet bu kadar bilgilendirici yazıdan sonra eğer siz de bişeyler kazanabilmek, ek gelir sağlayabilmek istiyorsanız, süperteklif sitesine giderek kolayca üye olabilir ve hemen kazanmaya başlayabilirsiniz, hem bu firmaların kampanyalarından en önce siz haberdar olmuş olacaksınız hem de bu haberdar olma sırasında otomatik olarak puan biriktirmiş olacaksınız. Bu sistem kredi kartı ile puan biriktirmekten hem daha avantajlı hem de daha kolay. Bir sonraki site tanıtımında görüşmek üzere hoşçakalın.
Fazla geç kalmadan sizde bu kervana katılın.
Şimdi size bahsedeceğim site bir tıkla kazan sitesine benzerlik gostermekle çalışma prensibi onlardan biraz daha farklıdır. Superteklif.com sitesine üye olan kişilerin yapacağı iş aslında çok basittir. Superteklif Türkiye'deki sayılı büyük şirketler ile reklam anlaşmaları yapmıştır ve bu reklam anlaşmaları sonucunda kullanıcılar sadece kendi emaillerine gelen reklamlara bakarak aynı kredi kartlarından bonus puan kazanır gibi süper teklif puanları kazanmaktadırlar. Örneğin ben sadece 2 aylık bir süre boyunca süperteklif sitesine üye olmama rağmen şu anda tam olarak 40.000 süper puana sahibim bu da şu anlama geliyor 1000 puan 1 YTL, ve 40.000 puan ise 40 YTL'ye karşılık gelmiş oluyor.
Şöyle düşünecek olursak, internet her zaman hayatımızda yani işimiz gereği sürekli internet ortamında bulunuyoruz, tabii işteyken interneti kullanma amacımız farklı, daha sonra akşamleyin eve geldiğinizde ise emaillerinize bakabiliyor ya da arkadaşlarınıza mail atabiliyorsunuz, ya da sadece ilgilendiğiniz alanlarla ilgili olarak akşamleyin de internette vaktinizi geçiriyorsunuz. Peki kendimize şu soruyu soralım o zaman, madem Türk Telekom'a bir abonelik ücreti ödüyoruz ve madem internette bu kadar vakit geçiriyoruz, neden bu süre içerisinde bize geri dönüşümü olan extra bir gelirimiz olmasın ki? Evet, eğer biraz düşünecek olursak hiç te fena bir fikir olmasa gerek. Sadece emaillerimi okuyarak, yani ne gelmiş ne gelmemiş diye rutin olarak yaptığım işi yaparak bu parayı kazanabildim ben. İşin ilginç ya da daha cazibeli olan yanı ise şu, sizler eğer arkadaşlarınızı üye yaparsanız her yaptığınız üyeden ve bu üyelerin eposta okumalarından da para kazanıyorsunuz. Yani altınızda üye yaptığınız her bir alt üye yine size puan olarak geri dönüyor. Olay böyle olunca eğer biraz emek te harcarsanız, aylık sabit bir gelir oluşturmamanız için hiç bir neden yok. Özellikle aktif bir internet kullanıcısı iseniz bu iş tam size göre.

İnternet üzerindeki reklamlar ile para kazanmanıza yarayacak bir çok yabancı site de var ancak ingilizce bilgisi zayıf olanlar ya da yurt dışı para transferleriyle, güvenlik meseleleriyle uğraşamam diyenler için bu site gerçekten de güvenilir bir sitedir. Sitenin birlikte çalıştığı kuruluşlar arasında Pegasus,Aksa,Gold Computer,weblwbi.com,Burger King,sigortam.net,divan,exper bilgisayr,şengüller,ak emeklilik,iddaa,sprite,digiturk,turkcell,Gfk Türkiye,avis,tema vakfı,colin's,ülker,hp,avea,bkm,altivi,tatil.com,sony gibi bir çok büyük firmayı görmek mümkün. Zaten bu firmalarla çalışması ile de kısa sürede güvenilirliğini ve kalitesini ispatlamış bir site superteklif.com.
Evet bu kadar bilgilendirici yazıdan sonra eğer siz de bişeyler kazanabilmek, ek gelir sağlayabilmek istiyorsanız, süperteklif sitesine giderek kolayca üye olabilir ve hemen kazanmaya başlayabilirsiniz, hem bu firmaların kampanyalarından en önce siz haberdar olmuş olacaksınız hem de bu haberdar olma sırasında otomatik olarak puan biriktirmiş olacaksınız. Bu sistem kredi kartı ile puan biriktirmekten hem daha avantajlı hem de daha kolay. Bir sonraki site tanıtımında görüşmek üzere hoşçakalın.
Fazla geç kalmadan sizde bu kervana katılın.
27 Mart 2008 Perşembe
NET üzerinden kesenize bereket bir sistem
ŞAKA GİBİ ama GERÇEK!!!!! Arkadaşlar çok süper bir para kazanma yöntemi! Ayda binlerce dolar kazanabiliyorsunuz, bununla ilgili olarak bir çok site var, bazıları daha önceden de belki duymuşsunuzdur emailinize gelen reklamları okuma tarzında ve çoğu da işe yaramaz vakit kaybettirici şeyler. Ancak şu anda bahsettiğim sistem sizin de anlayacağınızı düşündüğüm gibi mantıklı ve akla yatkın en azından. Mantığı çok basit bildiğiniz gibi google adsense reklamları var ve firmalar her tıklama başına google a para ödüyorlar. Şimdi burdaki sistem şu bazı firmalar google ile anlaşma yapıyorlar ve ayda şu kadar tıklattırırım diyorlar reklamlara, bu firmalar bu tıklatmalar için insanlar arıyorlar siz yani tıklamacı oluyorsunuz, eğer benim gibi çoğu zamanınınızı internette geçiriyorsanız neden vaktimizi boşa harcıyalım ki, bilgisayar karşısında geçirdiğimiz bu vakitleri değerlendirebilir ve para kazanabiliriz. Ben bunların boş şeyler olduğunu düşünürüm çoğu zaman ancak bazılarının öyle olmadığını birilerin bu işlerden çok para kazandığını ve kendi işini evinde yaptığını farkettim. Günümüz internet çağı ve bu tür şeyleri artık yapmak mümkün.
Günde 20 tıklamaya tıklama başına 2 dolar olarak kazanabiliyorsunuz sadece üye olun ve bir paypal hesabı açın. Bu arada ingilizce bilenlere tavsiye ediyorum okuyup sistemi incelerlerse goreceklerdir. Bu şekilde ayda 10.000 dolar kazananlar bile var. Artık devir internetten para kazanma dönemi, bu sistem de diğerleri gibi sahte değil mantıklı!!! isteyenler inceleyebilir ben araştırdım sizleri bilgilendiriyorum, üye oldum bakalım neler olacak, ilgilenmek isteyenler Aşbakabilirler. Yorumlarınızı bekliyorum. Üye olmak ya da incelemek için sadece benim üye olduğum ilk siteyi göndermek istiyorum, internetten arama yaparsanız bu tür başka siteler de mevcut. Siz inceleyin sadece yorumlarınızı bekliyorum.. Kolay gelsin. Bu arada başka fikirleri olanlar varsa bekliyorum paylaşım bilgimizi artırır.
Hemen Kaydolup kazanmaya başlamak için tıklayın
Günde 20 tıklamaya tıklama başına 2 dolar olarak kazanabiliyorsunuz sadece üye olun ve bir paypal hesabı açın. Bu arada ingilizce bilenlere tavsiye ediyorum okuyup sistemi incelerlerse goreceklerdir. Bu şekilde ayda 10.000 dolar kazananlar bile var. Artık devir internetten para kazanma dönemi, bu sistem de diğerleri gibi sahte değil mantıklı!!! isteyenler inceleyebilir ben araştırdım sizleri bilgilendiriyorum, üye oldum bakalım neler olacak, ilgilenmek isteyenler Aşbakabilirler. Yorumlarınızı bekliyorum. Üye olmak ya da incelemek için sadece benim üye olduğum ilk siteyi göndermek istiyorum, internetten arama yaparsanız bu tür başka siteler de mevcut. Siz inceleyin sadece yorumlarınızı bekliyorum.. Kolay gelsin. Bu arada başka fikirleri olanlar varsa bekliyorum paylaşım bilgimizi artırır.
Hemen Kaydolup kazanmaya başlamak için tıklayın
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
PARA KAZANMAK KOLAY DEĞİL
SW